tag:blogger.com,1999:blog-64729663460157220472024-03-13T10:23:53.827-07:00paslaşmalarpaslı oynuyoruz arkadaşlar, tamam mıKenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.comBlogger25125tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-58104465061538324422013-06-10T13:25:00.000-07:002013-06-10T13:28:07.310-07:00Beşiktaş'ın 1. sayfalara ihtiyacı var mı? Kenan Başaran /
İNÖNÜ Stadı’na ilk kazma vuruldu ancak bu ‘sembolik’ bir vuruş oldu.
İhale yapılana kadar kulüp, yıkım faaliyeti yürütemeyecek. Bu sembolik yıkımın olup olmayacağı bile günlerce belirsizliğini korudu. Başkan Fikret Orman, bu konuda yanlış yönlendirmeler yapıldığını söyledi. Oysaki haberlerin kaynağı Gençlik ve Spor Bakanlığı’ydı. Yıkımın olduğu günün sabahında bile Bakan Suat Kılıç, kendilerinden izin alınması gerektiğini belirten bir tweet attı. Hasılı kimsenin suyu bulandırdığı falan yok. Bakanlık bu yıkımın olamayacağını söylediğinde Orman, çıkıp yıkımın ne şekilde olacağını açıklasaydı sorun olmazdı. Bugün bile İnönü’deki süreç çok net değil. Tamam mevzunun seçim malzemesi yapılmaması gerekir ancak bu da kamuoyuna bilgi vermemek anlamına gelmemeli. Madem bu yönetimlerüstü bir durum Orman’ın da çıkıp bu stada ilk harcın ne zaman konulacağından hangi modelle yapılacağına kadar, herkesi aydınlatması lazım.
ADALI’NIN SEÇİM STRATEJİSİ YANLIŞ
Gelelim seçime... Orman’ın karşısında iki kişi ama tek aday var! Adaylığını koyan Serdal Adalı, görüntüye mutlaka Murat Aksu ile giriyor. Bu ikili görüntü bir ‘ekip’ havası yaratacağı gibi ‘esas adam’ sıkıntısı da yartabilir. Daha önce başkanlık için soyunan ama kaybeden Aksu’nun hayali için Adalı’yı bir ‘geçiş aşaması’ olarak gördüğü eleştrileri oluyor ve olacak da...
Peki kongre üyeleri kime neden oy verecek? Evet bir çok delege için bunun pek önemi yok. Çünkü “Kim kazanır” sorusuna hemen adayların ‘kemik oy’undan dem vurularak cevap veriliyor. Yine de adaylara vaatlerini sormak lazım ki ileride hesap sorulabilsin. Özellikle de Serdal Adalı’ya. Yargıtay’daki dosyası Damokles’in Kılıcı gibi başında sallanan Adalı’nın Orman’a karşı ‘kişilik’ üzerinden değil somut projeler üzerinden meydan okuması kendisi adına daha olumlu olacaktır.
Bu anlamda Adalı, ilk basın toplantısını heba etmiştir. İlk kez kamuoyunun önüne çıktığı bu toplantıda rakibine sataşmak yerine yapacaklarına vurgu yapsaydı iyi bir başlangıç yapmış olurdu.
BEŞİKTAŞ SAYISAL BİR DEĞER DEĞİLDİR
Adalı, Beşiktaş’ı gazetelerin sporda birinci sayfalara taşımak istediğini söylüyor. Seba’lı altın çağda bile Beşiktaş bunu pek başaramadı ancak, Demirören’li yıllarda defalarca gazetelerin bu mıntıkasını işgal etti. Fakat başarılardan ziyade sezonbaşı ‘transfer bombaları’ ve mali çöküntü haberleriyle. Beşiktaşlı bugün ne çekiyorsa zaten bu ‘birinci sayfa kompleksi’nden çekmedi mi? Beşiktaş, bir gün taraftar sayısı ezeli rakiplerini geçerse zaten o birinci sayfaları parseller.
Ne var ki siyah beyazlıların buna hiç ihtiyacı yok. Öyle olsaydı ortalama on yılda bir şampiyonluk gören bu taraftar çoktan vazgeçerdi bu sevdadan. Hasılı, Beşiktaşlılığın tarifini sayısal çoğunluğa dayanan birinci sayfa üzerinden yapanlar hata yapar. ‘3F’ formülünü tedavülden kaldıran Beşiktaşlılığın tarifini yeniden öğrenmek isteyenlerin şu günlerde önce semtten, sonra da Taksim Gezi Parkı’ndan geçmeleri yeterlidir!.
BEYAZ: Renk ayrımı yapmadan diğer kulüplerin renkleriyle omuz omuza Gezi’ye çıkan Çarşı.
SİYAH: Günlerdir İstanbul’da gaz yiyen taraftarına tek kelime destek çıkmayan yönetim.Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-81415959019554664822013-05-24T01:30:00.001-07:002013-05-24T01:57:01.229-07:00Sen 'Tanrı parçacığı mısın Önder Özen(!)?
Kenan Başaran /
Fikret Orman yönetimi doğru bir hamleyle Önder Özen’i ‘Futbol Genel Direktörü’ olarak göreve getirdi. Bu kolay olandır. Zor olan, Özen’e özgür bir çalışma ortamının yaratılmasıdır. Özen’in başarısı her şeyden önce Orman namına yazılacak ve memleket futbol ortamı için de laftan fiiliyata dökülmüş bir ‘futbol devrimi’ olacaktır.
Özen modelinin en büyük sermayei ‘akıl’dır. Mevcut futbol düzeninde ‘akli’den ziyade ‘nakdi sermaye’ye ihtiyacı olan; açıkçası bundan beslenen ve bunu da ‘renk aşkı’ kisvesiyle saklayan çok sayıda ‘fubol simsarı’ var. Bu yüzden kulübün kaynaklarına yönelen, bunun yanısıra boservis bedeli düşük ama iş gören oyuncuların peşinden koşan bir akıl sermayesi, bu simsarların işine gelmez. İlk günden çomak sokmak isteyecekler. Bunun için de en ucuz numaraları “Fenerbahçeli biri getirildi” olacak. Orman ve Özen’in önündeki en büyük rakip işte bu futbol rantından yıllardır geçinip kulüpleri oyuncak edenlerdir...
BİR PARÇA METİN-ALİ-FEYYAZ
Özen ‘Tanrı parçacığı’ mı? Dünkü toplantıya damga vuran bir ‘soru’(!) Özen kendisi “Haşa” diyerek cevap verdi. Özen’in sözünü ettiği düzeni kurmak için ‘Tanrı parçacığı’na lüzum yok. Herkesin ona bir ‘parçacık destek’ vermesi kafidir. Böylece bir çok Avrupa kulübünün bulduğu ‘futbol direktörlüğü’ modelini biz de gerçek anlamda keşfedebiliriz. İnan bu iş ‘Tanrı parçacağı’nı bulmak kadar zor değil!..
Özen, hepimizin dilinden düşmeyen Barcelona ve Dortmund modelini, hadi ben de mecaz yapayım, ‘Beşiktaş’ın kıblesi’ yapmaya soyunuyor. 24 kişilik kadroyu 8’er gruptan üçe bölme planı ve
“Gelecek sezonki Beşiktaş U14 takımını lütfen izleyin” demesi boşuna değil. Ama elbet
2005-2012 dönemindebu ‘bomba’larla beslenen bir yapı, bu reçeteyi küçümseyecektir. Orman ve Özen’in hedeflediği aslında yeni bir işte değil. Bir ‘parça’ Rıza, bir parça Ali, bir parça Feyyaz, bir parça Metin, bir parça Ferdinand’lar bulup dip yapmış bu külübün futbolunu yeniden ayağa kaldırmak gaye. Bu hedefi en baştan küçümsemek yerine başarılı olması için zorlayıcı rol oynamak daha doğru olmaz mı?
ÇELEBİ’DEN ORMAN’A TAVSİYE
Beşiktaş önümüzdeki sezon perakende bir vaziyette başka statlarda oynayacak. Haliyle şampiyonluk beklentisi oluşturmak FEDA sezonuna göre bile daha zor. Önder Özen taraftarla takımın bütünleşeceği kompakt bir stadı tercih edeceğini ama kulübün de gişe kaygısının ağır bastığını söyledi. Görüldüğü üzere Beşiktaş bir nevi cüzdanla vicdan arasında sıkışıp kalmış. Yeni stat inşaatı için Fikret Orman, bence Türk Telekom Arena’dan ötürü önemli bir tecrübeye sahip Işın Çelebi’den faydalanmalı. Çelebi ile geçenlerde yeni İnönü üzerine bir sohbetimiz oldu. Ama önce bir düzeltme: Çelebi, Galatasaray’ın Ali Sami Yen’deki gibi Türk Telekom Arena’da üst kullanımı konusunda aynı haklara sahip olduğunu söyledi. Ben Galatasaray’ın Arena’da sadece top oynama hakkı bulunduğunu yazmıştım. Ama Çelebi, Galatasaray’ın ister ve GSM de izin verirse Arena’yı da ileride yıkıp yeni bir stat inşaa etme hakkına sahip olduğunu vurguladı.
Dönelim Beşiktaş’a... Çelebi, Orman’ın stat konusunda süre verip kendisini bağlamasının sıkıntı yaratabileceğini söylüyor. Çelebi, yeni İnönü’nde Ekim 2014’e kadar bitmesinin çok zor olduğunu ve stadın 120 milyon doların altında bir maliyete çıkmasının da güç olduğunu düşüncesinde. Galatasaray, Arena’nın yapılması sürecinde tabir caizse büyük acılar çekti. Orman, Çelebi ve bu işte tecrübe sahibi olan herkesten yararlanmalı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SiYAH:
Sezonun gol yeme rekoruyla tamamlanması.
BEYAZ:
Milli Takım’a 4 futbolcu verilmesi.
Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-73051966854026649812013-05-23T02:19:00.001-07:002013-05-23T02:21:17.746-07:00Biz Kazanacağız<span class="Apple-style-span" style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); font-family: Thonburi; font-size: 20px;"></span><br />
<div style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px;">
<span class="Apple-style-span" style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); font-family: Thonburi; font-size: 20px;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); font-family: Thonburi; font-size: 20px;">Kenan Başaran</span></span></div>
<span class="Apple-style-span" style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); font-family: Thonburi; font-size: 20px;">
<span class="Apple-style-span" style="-webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); font-family: Thonburi; font-size: 20px;"><div>
<br /></div>
<div>
Futbol eşittir şiddet ve o da eşittir holiganizm denklemine; </div>
<div>
Bu denklemin olağan kabul edilmesine; </div>
<div>
Çocukların, kadınların, yaşlıların, didişmek için değil, keyif için gelenlerin futboldan uzaklaşmaya başlamasına; </div>
<div>
Sadece kendilerinin haklı olduğunu düşünenlere, empati yoksunlarına; </div>
<div>
Gördüğüm doğruları söylerken bile bir tarafın düşmanı ilan edilmeye; </div>
<div>
Her söylenen söze, her eleştiriye geçmişten bir karşılık bulunmasına, her şeyin bir ‘hesaptan düşme’ gibi gösterilmesine; </div>
<div>
Yasalara aykırı eylemleri kendi kulübü yapınca susanlara, hatta destek verenlere; </div>
<div>
Önceliği gazetecilik mesleği değil tuttuğu takım olan meslektaşlarıma; </div>
<div>
‘Bunu neden şu zaman yapmadınız da şimdi yapıyorsunuz’ diye satır aralarında art niyet arayanlara, satır aralarına art niyet saklayanlara; </div>
<div>
Sahaya yabancı madde atanların değil buna hedef olanların tahrikinden bahsedilmesine; </div>
<div>
Aleyhlerine yapıldığını düşündükleri her hakem hatasını görünmez düşmanlara bağlayanlara, </div>
<div>
Bir aile ortamından uzak, herkesin birbirini arkadan hançerlemeye çalıştığı halihazırdaki durumda hâlâ bir ‘futbol ailesinden’ bahsedenlere; </div>
<div>
Aynı gemide olduğumuzu iddia ederek yaptıklarına bizi de ortak etmeye çalışanlara; </div>
<div>
Birbirlerinin adını bile anamaz hale gelmiş yöneticilere; </div>
<div>
Futbolu bahane ederek kurulan ve hiçbir zaman içeriğini bilemeyeceğimiz ve bilmek de istemediğimiz karanlık ilişkilere; </div>
<div>
Türkiye’de verilen her cezaya deklarasyonla yanıt verip yurtdışından benzer yaptırımlar geldiğinde kuzu kuzu kabullenenlere; </div>
<div>
Uluslararası alanda yapılan rezilliklere karşı duranları vatan haini ilan edenlere; </div>
<div>
Hakemlere, gözlemcilere saldırmayı, küfür etmeyi demokratik hak sayanlara; </div>
<div>
Türk futbolunun olumlu ve olumsuz önyargıların cenneti olmasına; </div>
<div>
Kendi kulüplerine ceza verilmesini hep yanlı tutum olarak görenlere; </div>
<div>
Hukukun değil renklerin ağır basmasına; </div>
<div>
Maç devam ederken kural değiştirilmesine; </div>
<div>
Masa başında maç bağlamaya çalışanlara; </div>
<div>
Sadece kendi emeğine saygı gösterilmesini isteyenlere; </div>
<div>
Başkasına sıkılan biber gazını haklı kendisine sıkılanları haksız görenlere; </div>
<div>
Her bahaneyle herkese biber gazı sıkanlara; </div>
<div>
Irkçılığı, ayrımcılığı, nefret suçlarını futbol sahalarına sokanlara, onu mazur gösterenlere; </div>
<div>
Düzelsin diye yasa çıkarıp onu uygulamayana, uyguladığında da keyfine ve kendi siyasetine göre uygulayana; </div>
<div>
Futbolun bir hukuksuzluk cenneti olmasına ve giderek mutsuzluk yaratan bir oyun haline gelmesine; </div>
<div>
Yeter diyorum! </div>
<div>
Siz söylemeden ben söyleyeyim: </div>
<div>
Bu taraflı bir yazıdır! </div>
<div>
Ben utanma duygusunun, medeniyetin, adaletin, vicdanın tarafında olduğumu buradan haykırıyorum... </div>
<div>
Benimle aynı tarafta olanları ayağa kalkmaya ve haykırmaya davet ediyorum. </div>
<div>
Benimle aynı tarafta olanlarla birlikte eyleme geçiyoruz. Bu şiddet bitene kadar eylemlerimiz artarak devam edecektir. </div>
<div>
Futbol yeniden hayatımızdaki bir keyif olana kadar, durmadan, susmadan, sert adımlarla yürüyeceğiz. </div>
<div>
Siz de tarafınızı seçin. </div>
<div>
Medeniyetin, adaletin ve vicdanın tarafında olun. </div>
<div>
Biz daha kalabalığız. </div>
<div>
Ve bu tek ihtimalli bir maç. </div>
<div>
Hiç kuşkunuz olmasın... </div>
<div>
Biz kazanacağız!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Not: Destekliyorsanız, bu metne siz de imzanızı atabilirsiniz...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
</span></span>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-26833589496684524292013-05-23T01:55:00.000-07:002013-05-23T01:55:15.124-07:00Nerede kalmıştıkHem iş yoğunluğu hem de kitap çalışması (arkadan müdahale) nedeniyle burayı epey pas geçtim... Gazete ve buraya özel yazılarımla dönüyorum...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-55540301742823703672011-09-27T23:47:00.000-07:002011-09-27T23:47:42.144-07:00Beşiktaş, Fenerbahçe'ye neden mahkûm<a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=&ArticleID=1064654&CategoryID=103">http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=&ArticleID=1064654&CategoryID=103</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-71239545372595198542011-08-24T03:06:00.000-07:002011-08-24T03:06:40.206-07:00Şu play-off dedikleri..<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1061124&Yazar=KENAN">http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1061124&Yazar=KENAN</a> BAŞARAN&Date=24.08.2011&CategoryID=103Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-43427375056851061062011-06-15T02:26:00.000-07:002011-06-15T02:26:25.187-07:00Federasyon seçiminde yalanlar<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1052866&Yazar=KENAN">http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1052866&Yazar=KENAN</a> BAŞARAN&Date=15.06.2011&CategoryID=103Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-79460709240221624702011-06-12T03:22:00.001-07:002011-06-12T03:22:33.894-07:00Futbol Federasyonu seçiminde neler oluyor?<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1052520&Yazar=KENAN">http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1052520&Yazar=KENAN</a> BAŞARAN&Date=12.06.2011&CategoryID=103Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-28562964032197910212011-05-23T04:13:00.001-07:002011-05-23T04:13:35.046-07:00Fenerbahçe'nin şampiyonluk maçının yazısıRadikal gazetesinde yayımlanan maç yazım...<br />
<br />
<a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=&ArticleID=1050217&CategoryID=103">http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&Date=&ArticleID=1050217&CategoryID=103</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-30791101407832285442011-05-04T00:02:00.000-07:002011-05-04T00:02:21.316-07:00Galatasaray düşmekten nasıl kurtuldu?<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1048172&Yazar=KENAN BAŞARAN&Date=04.05.2011&CategoryID=103">http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1048172&Yazar=KENAN BAŞARAN&Date=04.05.2011&CategoryID=103</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-11967353360080521012011-04-28T08:52:00.000-07:002011-04-28T08:52:37.531-07:00Bütün goller 1 Mayıs için...Futbolda geride bırakmak üzere olduğumuz sezonda bir çok tartışma yaşandı; önceki sezonlarda olduğu gibi. Bazen bir futbolcuyu bazen bir takımı bazen de bir taraftarı veya taraftarları...<br />
Bu oyunun en önemli parçalarından biri olan medyanın da içinde olduğu tartışmalar bunlar. İster Arda Turan'ın 'Bunu da yazın' protestosu, ister İbrahim Üzülmez'in kapı önüne konulması, isterse de Nihat Kahveci'nin bir gazeteciye 'Yeter artık' diyerek saldırması... Galatasaray taraftarının 'ıslık'tan gözaltına alınması ve tehdit edilmesi ya da taraftarı kafesleyecek olan yeni şiddet yasası... Örnekleri arşa kadar vardırmak mümkün ama sorunlar üç aşağı beş yukarı ayndı. Milyarlarca dolar paranın döndüğü ve artık bir sektör olduğu ayan beyan ortada olan futbol dünyasındaki hak ihlallerine sadece ve sadece yönetelerin iyi niyetiyle bakılamaz. Özelde futbol, genelde ise sporda bir 'örgüt' kurmak şart! Evet, bir sendikal örgüt kurmak şart.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-UHPOEauIrzM/TbmMogl4SKI/AAAAAAAAACo/qG4nva82774/s1600/eylem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="294" j8="true" src="http://2.bp.blogspot.com/-UHPOEauIrzM/TbmMogl4SKI/AAAAAAAAACo/qG4nva82774/s320/eylem.jpg" width="320" /></a></div>Bu pazar 1 Mayıs'ı kutlayacağız... Geçen sene yıllar sonra Taksim'e çıkanlar arasında futbolcular da vardı. Kardemir Karabükspor'lu futbolcular da yürüyüş kolundaydı. Bu simgesel hareketin devamının gelmesi için bütün sporcuların artık aynı çatı altında toplanması gerekiyor. Sendika lafını Emre Belözoğlu da dillendiriyor eski efsane Metin Kurt da... Ama Emre Belözoğlu bir türlü harekete geçmezken, Metin Kurt sendikayı kurdu bile. Kurt, hiç de beklendiği gibi sendikaya üye olmaları için şöhretlerin peşine düşmedi. Aksine, onlara belki hiç gitmeyecek. Çünkü Kurt, işin özünün tabanda olduğunu biliyor. Dahası, örgütlülüğü sadece futbol üzerinden de okumuyor. Bütün spor dallarında örgütlenmekten söz ediyor. Kurt ve arkadaşları Spor-Sen ile meşakatli bir yola çıktılar. Pazar günü pankartlarını açacaklar. Dilerim ki kamuoyunun da tanıdığı sporcular korkularından arınarak bu pankartın ardında dururlar. <br />
Aynı şekilde gazeteciler de kendi pankartlarının arkasına geçer diye umuyorum. Zira memleketteki en önemli çarpıklıkların yaşandığı alanların başında medya geliyor. Bu anlamda spor ve medya örgütsüzlük ve bunun yarattığı sıkıntılar bakımından birbiren çok benziyor. Bu iki alanın çalışanları başlarını sokacakları bir sendikaya sahip olurlarsa, ne Emre ne de Arda 'hareket' çekebilecek. Dilimizin bir kemiği olunca onları zıvanadan çıkarmayacağız çünkü...<br />
FİNAL PASI: Memleketin bütün sporcuları yeter artık şampiyonluklar peşinde koştuğunuz! Artık biraz da örgütlenmek için topa girin, maraton koşun, smaç vurun, tekme sallayın, kündeye getirin, cirit atın, yüksek atlayın... Biraz da kendi hakkınız hukukunuz için ter dökün.. 1 Mayıs'ta sahaya çıkacak sporcular emek için bir selam çaksalar kıvılcım niyetine, ne güzel olur değil mi...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-36469235475749574522011-03-30T10:42:00.000-07:002011-03-30T10:46:08.320-07:00Bu milli takımı sevdim<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-8czGCx6ic2U/TZNsVh4ijQI/AAAAAAAAACk/qLUF96tP41I/s1600/nuri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" r6="true" src="http://4.bp.blogspot.com/-8czGCx6ic2U/TZNsVh4ijQI/AAAAAAAAACk/qLUF96tP41I/s320/nuri.jpg" width="211" /></a></div>Salı akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Türkiye-Avusturya maçının son düdüğü çaldığında "Bu takımı sevdim" dedim içimden. <br />
Hamit Altıntop'u bir kenara bırakıyorum. O zaten bu milli takımın başına gelen en güzel şeylerden biri. Şimdi yeni birşeyler daha var: Nuri Şahin ve Mehmet Ekici... Nuri Şahin, Emre Belözolğu'nun pozisyonunda oynadı. Futbol olarak onun rolüne soyundu ve çok da iyi oynadı. Sadeleştiği kadar parladı; parladığı kadar ise sadelikler sundu... Ancak Emre'nin diğer rollerine hiç soyunmadı Nuri: Bir kez olsun hakeme itiraz etmedi, bir kez olsun rakibe kasti tekme atmadı ve bir kez olsu kendi arkadaşlarına 'artistlik' yapmadı...<br />
Mehmet Ekici için yeni Mesut Özil diyorlar. Umarım o sadece Mehmet Ekici olur ve başkaları övülürken ona benzetilir. 60 dakika kadar oyunda kaldı ve sadece bir kez top kaptırdı. Ayarında bir top tekniği ve serinkanlılık. Klişe olsa da sanki 40 yıldır bu takımda oynuyor. Fakat bu takım dediğimiz aslında o takım değil. Epey değişmişti. Belki de o yüzden Mehmet Ekici de uyumsuzluk göstermedi. Çünkü sahada aynı futbol dilini konuşan epey bir 'göçmen çocuğu' vardı. Onların ortak dilinin özeti şu: Oyunla ilgilen. Ne rakip ne de tribünle dalaşma. O dili konuşamayanlar ise hâlâ eski takımdan olanlardı. Misal Arda Turan. Bir gol attı. Sevincini eşiyle dostuyla paylaştı. Oysa önce o yağmurda o tribünleri dolduran taraftarla paylaşmalıydı. Hadi geçtim bunu peki basın mensuplarına hareket çekmek de neyin nesi? Eğer yaşadı aşkla ilgili yazılan çizilene duyduğu tepkiyse adresi yanlıştı. Bu hareketi bir zahmet magazincilere çeksin! Dedim ya eski takımdan kalma alışkanlıklar bunlar. 'Emre abisi'nden icazetli nede olsa. Hatırlayalım: Emre de basın tribünlerine daha çirkin bir el kol hareketi çekmişti! Azerbaycan yenilgisinden sonra milli takımı bırakma sinyali veren Emre bence salı akşamı Nuri'yi gördükten sonra bu kararını somutlaştırmalı. Zira gözünü arkada bıraktıracak bir durum yok. Gönül rahatlığıyla milli formadan emekli olabilir. <br />
Attığı golden sonra "Bunu da yazın" dedi Arda. Evet, çarşamba baktım bütün gazeteler golü Arda'nın attığını yazmış. Hatta bununla kalmamış manşetlerini de Arda'nın mesajından kurmuş. Ben de yetinmeyip şunları yazmak istiyorum: Yılan hikayesine dönüşen yurtdışı transferi gerçekleşirse şayet, salı akşamı oynadığı topla değil ilk 11, 18 kişilik kadroya bile alınmaz. Maçın 60. dakikasından sonra gözü sürekli kulübeyi gözler haldeydi; oyundan alınmak için. Ama Hiddink, sınırlarını zorlaması için onu sahada tuttukça tuttu. Sakatlıktan çıktığı için fizik kondüsyonu düşük ama en formda olduğu zamanlarda da en büyük eksiği fizik kondüsüyonu olmuştur. Gençliğiyle idare ederek götürüyor işi. Gidecekse İspanya'ya gitsin. Oralarda eli belinde oynamak mümkün ama oranın dışında bir lige gitmesin aksi halde dönüşü çabuk olur. Ha bir de sık sık sakatlanmasın. Bizim çektiğimiz kadar el oğlu onun nazını çekmez. Ayrıca eloğlu onun aşkıyla meşkiyle de bizim kadar ilgilenmez. Rahat eder yani giderse...<br />
Hasılı kelam, salı günü Avusturya'yı 2-0 yenen milli takımı sempatik buldum. Umarım yeni başka oyuncular da katılarak, zariflikle bezenmiş bir futbol oynayan bir milli takım oluşur... Türkiye Futbol Federasyonu'nu da Euro 2012'ye gidemezsek bile Hiddink ile devam etmeli. En azından milli maçları bir savaş havasında yaşamıyoruz. Neydi o Fatih Terim'li dönemler: Amansız ol! Aman aman, Hiddink ile devam edilsin. Ben kendi adıma onun futbola dair açıklamalarından ve değerlendirmelerinden çok feyz alıyorum...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-53758600922179142372011-03-10T05:18:00.000-08:002011-03-10T05:36:11.264-08:00Mahallenin 'ŞIK' abisi<span style="font-size: medium;"> Bu memlekette 'şık'lık azaldı. Giyim kuşamla ilgili değil, ülke insanlarının birbirlerine karşı şıklıklarından söz ediyorum. Şu ülkenin haline bir bakın: Hayatımız bir yanda müteahhitlerin şantiyesine dönmüş. Kentsel dönüşüm adı altında hem hafızamızın ırzına geçiliyor hem ruhumuz ve gözümüz yorgun düşüyor. Diğer yanda, ülke üç yıldır daha iddianamesi tamamlanamayan bir davanın etrafında 'Biri bizi gözetliyor' evine dönmüş! Herkes dinlenmekten ve izlenmekten korkuyor... Azınlık Raporu filmini izleyenler bilir; insanlar suç işleme ihtimalini gözetilerek, tutuklanıp hapse atılmaya çalışılıyor. Yani daha doğmamış çocuğa don biçer gibi insanlara suç işlemeden, işlemiş muamelesi yapılıyor. Tanıdık değil mi?<br />
Piyasaya çıkmış kitaptan ötürü yazar ve çizerlerin hapse atılmasını kanıksamıştık da, henüz 'doc' formatında olan bir kitap tasarısından ötürü insanların sorgu suale muhatap olmasına şahit olmamıştık. Artık bunun da tanığıyız. Şaşkınız ve tedirginiz...<br />
Ahmet Şık... Metin Göktepe davasını birlikte izlediğimiz yıllar geliyor aklıma. Hatırlıyorum; her dava öncesi ve sonrası 'Aman Ahmet'i gözden kaçırmayın' diyerek, birbirimizi uyarırdık. Çünkü Göktepe için yaptığımız eylemlerde en önde Ahmet yürüyordu. Sloganlarında hiç tenzilat yapmıyordu. Hakikâti olduğu gibi haykırıyordu; katillerin hesap vermesini istiyordu. Ahmet'in çok ileri gittiği düşünülüyordu ve o yüzden de bu toprakları terk etmesi öneriliyordu(!). Kendisi için bunun iyi olacağı salık veriliyordu, bir yerlerden(!)... <br />
Fakat o terk etmedi bu toprakları, sevda gibi. Kaldı. Gün geldi işsiz kaldı, ama yine yılmadı. Gazeteci, gazetecidir. Hiç olmadı, oturur duvara yazar; yeter ki söyleyecek bir sözü olsun. Ellerine verilen çarşaf çarşaf sayfaları dişe dokunur tek bir satırla dolduramayanların parsellediği gazetelerde yazmadığı halde, birçoğumuzdan daha fazla gazeteciydi Ahmet. İsteseydi, genç yaşında oluşturduğu 'kariyer'ine sırtını yaslayıp, konforlu bir hayata yelken açabilirdi. O da haftasonları televizyonlarda son model araçların test sürüşlerini yaparak gazetecilik yapabilirdi! Ya da kışın araba programı, yazın da çevre programı yaparak hayatının 'egzoz dengesi'ni sağlayıp vicdanını da rahatlatabilirdi... Ancak o, gerçek bir gazeteciydi. Damarlarındaki kan hep haber peşinde koşması için akıyordu. Kalbine 'hakikâtin peşinde' gitmesi için gidiyordu, o kan.<br />
Ahmet Şık, şimdi içeride. İroni olsun diye söylemiyorum; o dışarıdaki bir çok gazeteciden daha özgür. Benim tanıdığım Ahmet Şık da iyi bir çocuk değildi! O, bu düzen için hiç de iyi bir çocuk değildi. O, çok cesur bir çocuktu ki şimdi bütün Türkiye de bunu görüyor... Burada benim onun için söyleyeceğim sözler kifayetsizdir. Ne demişti: Dokunan yanar! Yani sözü Ahmet Kaya'ya vermişti. O halde Ahmet Kaya alsın sazı ve sözü:<br />
DOKUNMA YANARSIN<br />
Çocukluğum çıraklıkta geçti, kir pas içinde <br />
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde <br />
Hapse erken düştüm.. copla erken tanıştım <br />
Küçük voltalardan bıktım, usandım <br />
Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda <br />
Adımlarımı saymadan, geriye dönüp bakmadan <br />
Usanmadan, bıkmadan <br />
Deli taylar gibi koşmak istiyorum! <br />
Ve görüyorsunki aşkı beceremiyorum <br />
Beni kendi halime bırak yavrucuğum <br />
Ben yolumu nasıl olsa bulurum... <br />
Upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum <br />
Saçlarım rüzgara konuk..yüzüm dağlara dönük <br />
Göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret <br />
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret <br />
Kıyasıya vuruşsun istiyorum! <br />
Koşmak.. koşmak istiyorum sevgilim <br />
Dönemezsem affet... <br />
Firari gecelerin uzmanı olmuşum <br />
Bütün istasyonlarda afişim durur <br />
Beni bir çocuk bile bulur! <br />
Dokunma bana çıldırırsın <br />
Dokunma bana sende ellerin tutuşur! <br />
Koşmak istiyorum <br />
Ekzozların, molozların, yağmaların kıyısından <br />
Onca insafsızlıkların, onca haksızlıkların <br />
Manzarasızlıkların, parasızlıkların <br />
Allahsızlıkların kıyısından <br />
Kimseye ve hiçbirşeye değmeden <br />
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum! <br />
Koşmak istiyorum <br />
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla <br />
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan ve küfür etmeden <br />
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum! <br />
Avucunu son bir defa, ağlamadan tutmak istiyorum <br />
Gözlerim yüzüne küskün, sazım sevgine suskun. <br />
Saati ayrılığa kurmuşum olmaz teslimiyet <br />
ziyan aklımı senle bozmuşum, içerim felaket! <br />
Kurşunlara geleyim istiyorum <br />
Ölmek..ölmek istiyorum sevgilim <br />
Sağ kalırsam affet <br />
Firari acıların uzmanı olmuşum <br />
Bütün telsizlerde adım okunur <br />
Beni bir korkak bile vurur! <br />
Dokunma bana fişlenirsin <br />
Dokunma bana, sende yanarsın </span>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-70278069126291274632011-02-23T04:16:00.000-08:002011-02-23T04:16:28.479-08:00Afrika ve BeşiktaşBeşiktaş nereye gidiyor? <br />
Her sezon değişen politikalarla kulübün bütün değerleri yerle yeksan oldu. Bilgili yönetiminin bırakıp gittiği 2004 faciasından sonra göreve gelen Yıldırım Demirören, özellikle Fenerbahçe'ye yaptığı meydan okumaları ve stadı genişletme çalışmalarıyla taraftardan büyük bir kredi oldu. Demirören, 80 ve 90'lardan kalma transfer politikasıyla ilk görev yılında Fenerbahçe ve Galatasaray eskileri alarak, "Biz istediğimizi alırız" havası yarattı. Oysa aldıkları, rakiplerinin zaten "vazgeçtiklei"ydi.<br />
Del Bosque gibi bir markayı takımın başına getirmesi ne kadar doğru bir hamle olduysa ona gereken sabrı gösterememesi de bir o kadar yanlıştı ki bu yanlışın etkileri bugüne kadar sürüyor.<br />
Malum sonrasında bir yerli bir yabancı derken her sezon değişen ama sonuç almayan kulüp yönetim anlayışı.<br />
Demirören dönemi sürekli bir kaos dönemidir. Kaos esasen doğurgandır, yaratıcıdır ama bunu anlayacak bir kapasitenin olması halinde... Demirören dönemindeki tek şampiyonluğun Mustafa Denizli ile gelmesi tesadüf değildir. Tam Demirören'in istediği gibi, çarçabuk bir başarı için gereken formül Denizli'de vardı. Ama Denizli takımları çok çok 1, bilemediğiniz 2 yıllık bir ömüre sahiptir. Şarkın ve garbın anlayışını sentezleyen Denizli'nin kazandırdığı şampiyonluk bir nevi, Del Bosque, Çalımbay, Tigana ve Sağlam'ın toplamının bir sonucuydu. Doğu ile Batı'nın sentezi...<br />
Beşiktaş'ın geleceği hem sahadaki takım açısından hem de kulübün yönetimi açısından belirsizlikler taşıyor. Büyük soru işaretleri var. Eldeki yıldızlar sezon sonu bir anda gönderilirse hiç şaşırmam. Zaten Schuster'in yerine yeni bir hocanın geleceği konuşulmaya başlandı bile. Yine büyük bir yanlışın eşiğinde Beşiktaş. Tıpkı, Kuzey Afrika'da yaşanan duruma benziyor Beşiktaş'ın içinde bulunduğu durum. Devletin lideri bozuk düzenden kendini muaf tutuyor. Pansumanlarla (reform vaatleri) halklarına "herşey güzel olacak" diyorlar. Fakat, aç be ilaç o insanların bu vaatlere artık karnı tok! Nihayetinde o otoriterler de en fazla bir iki hafta direnebildi. <br />
Faşizme bayrak açan Demirören'in kulüp politikası da hiç demokratik değil. Anlık ve tek başına aldığı kararlarla 7 yıldır idare ediyor. Düşünün NBA yıldızı Iverson'ı hiç tanımadığını söyledi. Ama transfer edildikten sonra da çıkıp "dünya kulübü" olduk dedi.<br />
Buna karşın Beşiktaş'taki vaziyetin sorumlusu sadece Demirören değil. Bir iki yıldıza kanıp "yeter" diye bağırmaktan vazgeçen Çarşı'dan, kongrelerde aday olmayan eski idarecilerdir en büyük sorumlular. Son kongrede Murat Aksu aday oldu ama bu da ehveni şer bir durum doğurdu. Tepeden inme bir başkan adayı ile Demirören arasında seçim yapmak zorunda kaldı kongre. Deniyor ki Demirören, kulübü çok borçlandırdı ve o yüzden kimse aday olamıyor. Bakkala ekmek parasını ödeyemeyen Galatasaray'da taşın altına elini koyan Canaydın ve Polat'ı düşününce bu mazeretin de bir anlamı olmadığını düşünüyorum.<br />
Beşiktaş'ta artık kulübü gün be gün batağa sürükleyen Demirören yönetimine başkaldırının; "demokratik bir isyan"ının günüdür...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-66858309362932183952011-02-17T03:41:00.001-08:002011-02-17T03:41:48.728-08:00Beşiktaş ruhunu teslim etti<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1040127&Date=16.02.2011&CategoryID=103">http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1040127&Date=16.02.2011&CategoryID=103</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-65114187450312914122011-02-09T05:14:00.000-08:002011-02-09T05:37:56.614-08:00Hazır Beşiktaş'ın yabancılarına çete deniyor o vakit Serdal Adalı onları toplayıp oda basabilir değil mi?<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1039432&Yazar=KENAN BAŞARAN&Date=09.02.2011&CategoryID=103">Reis topla çeteyi oda basacağız</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-782326355547607382011-02-09T05:11:00.000-08:002011-02-09T05:37:29.019-08:00Dersimspor, Erzurum'a gidiyor... Erzurum'daki bu maça dikkat!<a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=1039458&CategoryID=84">Neymiş bakalım Dersimspor'un suçu</a><a href="http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=1039458&CategoryID=84"></a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-62951662093495545632011-02-04T03:23:00.000-08:002011-02-04T03:23:00.902-08:00Yerli yersiz hareketler bunlar!Bu memlekete ne zaman yabancı bir teknik direktör gelse, bizim "yerli hocalar" ve "saz arkadaşları" başlar ağlamaya. Güya yerli hocalar futbolcunun dilinden daha iyi anlıyormuş! Üstelik takımlarda 77 milletten en aşağı 8-10 topçu varken söylüyorlar bu lafları...<br />
Hele de söz konusu milli takım olunca, akan sular tehditle bile durduruluyor! Hollandalı<b> Guus Hiddink</b>'in Türkiye'nin başına gelmesini hiçbiri hazmedemedi. Öyle ya, Hiddink çıkıp futbolcuyu "yürü koçum, yürü aslanım" diye "gazlayacak" bir adam değil. Türkiye'de yabancıya itiraz edildiğinde genellikle bu motivasyon unsurundan dem vurulur.<br />
Türkiye'de milli takımı özellikle de 60'ların ortasından itibaren en çok yerli hocalar çalıştırmıştır. Bizim çocukluğumuzda katlandığımız bütün o "şerefli" yenilgilerde millilerin başında yerli hocalar vardı. Ama diyeceksiniz ki 1996 Avrupa Şampiyonası, 2000 Avrupa Şampiyonası, 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası'nda "destan yazan" millilerin başında yerli hocalar vardı! Doğru, başında yerliler vardı ama temelinde yabancılardı. Türkiye futbolunun makus talihinin değişmesinde iki<b> "kırılma" </b>noktası vardır ve bunların altında da iki Alman'ın imzası. Nasıl ki biz İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın ayağa kalkmasında "Anadolu kaynağı"nı gönderip yardımcı olduysak, bu iki Alman da bizim futbolumuzun ayağa kalkmasında tarihsel bir rol oynadı. Birisi Galatasaray'daki devrimi başlatan <b>Jupp Derwall,</b> diğeri de milli takımdaki hamleyi başlatan <b>Sepp Piontek...</b><br />
<b>Derwall'in başlattığı altyapı ve zihinsel devrim Mustafa Denizli, Piontek'inki de Fatih Terim gerçeğini yarattı.</b><br />
Yani Denizli Derwall'in, Terim de Piontek'in diktiği "ceviz ağaçları"nın meyvesini aldı! <br />
Özgüvenini sağlamış bir ülkenin ister yerli ister yabancı olsun, yeni başarılar elde etmesi de artık neredeyse bilimsel bir zorunluluk hali almıştı. O yüzden Şenol Güneş'in başarısında yadırganacak bir durum yoktu. <br />
Memleket futbolunu dünya arenasına taşıyan en önemli isimlerin yabancılar olduğunu unutan bizim yerliler ve onların destekçisi ulemalar, görünüşte birbirleriyle çok iyi dayanışma içindedir. <b>Güya hiçbiri Ertuğrul Sağlam'ın başarısını kıskanmaz, hatta duygulanıp gözyaşlarına boğulur..</b>.Ama beri yanda, boştayken televizyona yorum yapan bir çok hocanın "kardeş yerli hocaları"nın ayağını kaydırmak için nasıl da yorumlar yaptığı da bilinir.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TUvdSlwl1_I/AAAAAAAAACc/eVveI9rz7W0/s1600/ozat1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TUvdSlwl1_I/AAAAAAAAACc/eVveI9rz7W0/s320/ozat1.jpg" width="320" /></a></div><br />
<b>Yerli hocaların son dayanışması(!) </b>Ümit Özat ile Hikmet Karaman arasında oldu. Geçen hafta oynanan Ankaragücü-Manisaspor maçında yaşananlar <span id="search" style="visibility: visible;"><em></em></span><b>Shakespeare</b>'a rahmet okuttu. Bu maçta iki ibretlik olay yaşandı. Birincisi şuydu: Ankaragücü tribünlerinden bir taraftar Ömit Özat'a, yani kendi takımının hocasına saldırmak için sahaya atladı. Ancak daha önce Özat, taraftarı bir yumrukla yere serdi! Buraya kadar Tanıl Bora'nın deyimiyle "özsavunma"ya girdiği için meşruydu. Fakat daha sonra yerde yatan taraftara attığı tekmeler insanı utandıran cinstendi. Bu tekmeler de hani <b><span id="search" style="visibility: visible;"></span>Marquis De Sade</b>'ye rahmet okuturdu... Haklıyken haksız duruma düşmek denilen vaziyetti hani..Özat da daha sonra yaptığı açıklamada yanlış (esasen vahim) davrandığını kabul etti.<br />
İkinci olay da şuydu: Maç bitmiş ve Manisaspor, Ankaragücü'nü başkentte 3-1 yenmiş. Ankaragücü taraftarları konuk ekibin hocasını alkışlıyor; çiçekler ve kaşkollar veriyor. Taraftar nezdinden bakıldığında güzel bir davranış. Ama kazın ayağı öyle değil. Ankaralılar gitmesini istedikleri kendi hocalarına nispet yapıyor. <b>Ömit Özat'a vurmak için Hikmet Karaman'a güzellik yapıyorlar.</b> Hikmet Karaman da taraftarın bu nipetini adeta <b>"düşman çatlatırcasına"</b> tepe tepe kullanıyor. Eee yakıştı mı? <b>Bir yerli bir yerli hocaya bunu yapar mı? </b>Ya bir meslektaş bir meslektaşa bunu yapar mı? Az önce meslektaşına saldırmak için sahaya atlayan tribünlerden çiçek ve kaşkollar almak yerli dayanışması açısından bakılınca yenilir yutulur mu bir davranış mı?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TUvdaucNYAI/AAAAAAAAACg/kXU6dcfk_vY/s1600/ozat.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="160" src="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TUvdaucNYAI/AAAAAAAAACg/kXU6dcfk_vY/s320/ozat.jpg" width="320" /></a></div><br />
<b>Hikmet Karaman</b>, bununla da yetinmeyip, <b>"İnsanlar zamanı gelince gitmesini bilmeli"</b> diyerek de hiç haddi olmadığı halde "yerli meslektaşı"na akıl vermeye kalktı. <b>"Hocam rakip takım bugün nasıl oynadı"</b> sorusunu bile <b>"Şimdi benim rakip takımı değerlendirmem doğru olmaz"</b> dendiği bir ortamda, siz kalkıp rakip hocanın görevine devam edip etmemesi konusunda fikir beyan edebiliyorsunuz! <br />
Bu memleket sahalarında şöyle bir söz vardır: <b>Düşene vurulmaz! </b>Bu söz hem mecazi hem de birinci anlamıyla doğrudur. Nasıl ki Ömit Özat, düşen taraftarı yerde tekmeleyerek yanlış yapmıştır, aynı şekilde Hikmet Karaman da kendi camiası tarafından yere düşürülen Ömit Özat'a vurarak, büyük bir ayıp etmiştir! Kendisini alkışlayan Ankaralılara şöyle küçük bir<b> "eyvallah" </b>hareketi yapıp gitmesi yeterdi oysa... Yerli mi yabancı mı? Sizce bu soru hâlâ geçerli mi?Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-19007612305641306772011-02-02T03:33:00.001-08:002011-02-02T10:54:44.996-08:00DUYURU: Radikal Futbol'a merhaba...Bundan böyle haftada bir Radikal Spor'da salı günleri 'Radikal Futbol' sayfasında yazacağım. İlk yazıma bu linkten erişebilirsiniz...<br />
<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1038697&Yazar=KENAN%20BA%DEARAN&Date=02.02.2011&CategoryID=103">'Genç Semih' ilk 11'de</a><br />
<br />
<a href="http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1038697&Yazar=KENAN%20BA%DEARAN&Date=02.02.2011&CategoryID=103"><br />
</a>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-67102901159664461392011-01-23T03:17:00.000-08:002011-01-23T03:31:16.638-08:00Ben bir ceviz ağacıyım Arena'da...<span style="font-size: large;">Bir yargı daha kırıldı. Einstein'a selam olsun, demek o kadar da zor değilmiş yargıların kırılması... Yıllardır burun kıvrılan 'futbol hastaları' meğer yaşıyormuş. Meğer onların da sinir uçları hala duyarlıymış. Meğer onlar da 'zulm'ün ne olduğunu biliyor ve ona karşı ses vermek gerektiğini biliyormuş...<br />
Türk Telekom Arena'nın açılışındaki ıslıklara katlanamayan Başbakan stadı terk edince Galatasaray Başkanı Adnan Polat'ın eli ayağına dolandı ve apar topar "Provakatörleri yakalayın!" diye buyurdu. Muhteşem Süleyman efekti olsa gerek!!!<br />
Polat, cuma günü düzenlediği basın toplantısında 'Binbir Gece Masalları'na taş çıkartan bir masal anlattı. Özetle şunu söyledi: "Maçtan önce polis bize gelip, 300 kişinin stada sızdığını söyledi. Ben de bunun üzerine stadın etrafında iki tur attım..." </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTwRCgYGEcI/AAAAAAAAACQ/NNnZCyfYViY/s1600/chee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" s5="true" src="http://3.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTwRCgYGEcI/AAAAAAAAACQ/NNnZCyfYViY/s320/chee.jpg" width="320" /></a></div><span style="font-size: large;"><br />
Aslında güzel, insanın uykusunu getirebilecek bir masal! Polat, yaptığı her açıklamayla insanda daha bir şevkle ıslık çalma arzusu uyandırıyor. Arena'ya sızan 300 kişi... Polat onlara 'provakatör' diyor ama nedense ben, onlara '300 Spartaküs' demek istiyorum. Spartalı değil Spartaküs, lüften dikkat.<br />
Acaba bu 300 Spartaküs'ü Arena'ya, bir gladyatör göndermiş olmasın. Misal, Metin Kurt! Kesin elebaşı odur ki zaten geçen cumartesi İstiklal Caddesi'ni 'eylem tribünü'ne çevirerek kendini açık etti!!! Hay Allah, ne tesadüf ki bu Metin Kurt da eski bir Galatasaraylı. 70'li yıllarda Ali Sami Yen'de tribünleri ayağa kaldıran bu 'çizgi dışı' ama lakabı 'çizgi Metin' olan Kurt adam, daha sonra şan şöhret sularında yüzmek yerine, 'emek', 'sömürü', 'özgürlük', 'hak', 'hukuk' diyerek, bu kez de futbolcuları ayağa kaldırmak için depar atmış. Ömrünü bu uğurda harcayan Metin Kurt, saha dışında aldığı nice yenilgilere rağmen, maçı bırakmadı. 60 küsur yaşında bile sömürüye dayanan futbol sistemine karşı ataklar geliştirmeye devam etti. Nihayet geçen yıl kurduğu Spor-Sen ile "Dünyanın bütün sporcuları birleşin" dedi. Ve geçen cumartesi gerçekleştirdiği yürüyüşle de ilk golünü attı. Sistemin, birbirine kırdırmamak için her türlü 'skor'u kullandığı ve siz 'birbirinize düşmansınız' diyerek beslediği Fenerlisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, Dersimsporlusu, Giresunsporlusu ve daha nicesini 'tek yumruk' yapıp 'adalet ve demokrasi tezahüratı'nda tek koro yaptı...</span> <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTwRJnzQawI/AAAAAAAAACU/CbdjM_c4sRQ/s1600/chem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" s5="true" src="http://1.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTwRJnzQawI/AAAAAAAAACU/CbdjM_c4sRQ/s320/chem.jpg" width="320" /></a></div><br />
Yıllardır 'futbol afyondur' denilerek adam yerine konulmayan futbol taraftarlarının uyumadığını gösterdi. Evet, Başbakan ve tayfası bu kez haklı. Bunlar organize işler! Bunlar örgütlü işler! Ne güzel işte, 'ileri demokrasi' de zaten bunu emreder: Örgütlü toplum...<br />
Metin Kurt öncülüğündeki Spor-Sen'in çağrısıyla sokağa dökülen futbolun renkleri, bize bundan sonrası için dünyayı yeniden ve daha güzel bir şekilde boyama şansı tanıyor. Küçük bir işaret fişeği atıldı; içinde bulunduğumuz cendereden çıkmamız için. Cendere hayatın her alanında o yüzden de onu kırmak için hayatın da her alanına 'sızmak' lazım. Gülhane Parkı'ndaki gibi; fabrikada, ofiste, otobüste, trende, vapurda ve statlarda bir 'ceviz ağacı' olmak lazım... 'Hayata taraftar' olmak için şu Arena'lara sızmak lazım!... Örgütümüzün adı 'Hayat', armamız ise 'Tek Yumruk' olsun...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-56141719453883466192011-01-16T15:02:00.000-08:002011-01-17T00:11:23.292-08:00Yanlış anlamayın beyler, mekân bağırtıyor!Barcelona'yı sevmek ne kadar da artistik öyle değil mi? Üstelik sadece bugünün 'uzay futbolu'nu oynayan Messi'li, Iniesta'lı ve Xavi'lisini değil, evvel Barcelona'yı da çok severiz. Franco faşizmine karşı Barça'nın nasıl bir mevzi olduğunu, Camp Nou'nun nasıl bir özgürlük alanına dönüştüğünü o günlere tanık olmuşçasına büyük bir aşk ve şevkle kaleme alırız veya dile dökeriz...<br />
Futbol ve politika, nasıl da üzerine kelam etme iştahı uyundıran konulardır... Öyle ya, çoğu kimse tarafından küçümsenen, hafife alınan futbol meğerse o kadar da çoluk çocuk oyuncağı bir oyun değilmiş. Yeri geldiğinde 'siyasi toplar'ın bile en iyi sektirildiği bir meclis olabiliyormuş...<br />
Dünyanın en büyük derbisi sayılan Boca-River kapışması aynı zamanda bir zengin-fakir müsabakasıdır. İkinci sırada gelen Celtic-Rangers eşleşmesinin de Katolik-Protestan çekişmesi olması gibi...<br />
Bu topraklar da, son yıllarda Galatasaray-Fenerbahçe ezeli rekabetini sınırların dışına taşırma gayreti içinde. Bu gayretkeşlere göre bizim derbimiz bir dünya derbisi. Hatta dünyanın en büyük derbisi. Ancak aralarında sınıfsal, dinsel veya başka hiçbir keskin ayrım olmayan bu iki ezelinin mücadelesi ne kadar internetten tıklanırsa tıklansın bir dünya derbisi olamıyor, olamaz da. Çünkü onların çelişkileri dünyanın dikkatini çekecek kadar ilgi çekici değildir. Bu yüzdendir ki ne kadar kavga gürültü çıkarsalar da elalemin gündemine girmez; 5 dakikalık maç özetleri bile satın alınmaz. Çünkü onlar süt kardeşlerdi!...<br />
Onları ayrıştırmak için yakıştırılan 'aristokrat takımı' ve 'burjuva takımı' etiketleri de pek eğreti durur ki bunu da zaten egemenlerimiz pek kabul etmez. Ne de olsa bölünmenin her türlüsüne karşı teyakkuzdadırlar.<br />
Bu memlekette siyasetin spora; özelde de futbola karıştırılmasına şiddetle(!) karşı çıkılır ama aksine siyasiler bu oyundan ayaklarını hiç çekmez. Kulüp yönetimlerinden federasyonların yönetiminin belirlenmesine, tesis ve arsaların tahsisinden vergi borçlarının affına kadar bir çok konuda kulüpleri kendi güdümlerinde tutarlar. Ve lakin bu siyasilere tribünlerden kendilerine bir yuh çekildi mi de kıyameti kopartıyor. Barçalılara gösterilen sempatinin yüzde biri buradaki 'Barça özentileri'ne gösterilmiyor! <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTP3TnNsFKI/AAAAAAAAABI/czxBKAN6pg4/s1600/gs.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" n4="true" src="http://1.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TTP3TnNsFKI/AAAAAAAAABI/czxBKAN6pg4/s320/gs.jpg" width="320" /></a></div>Türk Telekom Arena'nın açılış töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan protesto edildi. Başbakan başta olmak üzere, partisinin bir çok üyesi büyük tepki gösterdi ve açılış törenini erkenden terk etti. Galatasaray Adnan Polat, Başbakan'dan özür diledi. Bununla da kalmayıp, 'kendini bilmez üç-beş' kişini kameralarla tespit edileceğini ve bir daha stada alınmayacağını söyledi.<br />
Birincisi protesto edenler üç-beş kendini bilmez değildi. Onlar, çoğu özel davetiyelerle gelmiş 'seçkin' taraftarlardı. Öyle ki İstanbul metrosu, İstanbul metrosu olalı hiç bu kadar seçkin ve ünlü insanı aynı anda taşıma şerefine nail olmamıştı. İkincisi sayıları da üç-beş değil, nereden baksanız bakın 25-30 bin kişiydiler. Zaten öyle olmasaydı bu kadar tepki göstermeye ne gerek olurdu ki...<br />
Yani top çevirmeye lüzum yok. Binlerce kişi Başbakan'ı protesto etti; ama siyasi ama sportif nedenlerle. <br />
Ayrıca bu tepkinin gösterilmesinde haftalardır uzatılan her mikrofona 'Bu stadı Başbakan yaptı' diyen yöneticilerin de büyük payı vardır. Neticede Galatasaray, değerli bir menkul alanını bırakıp daha değersiz bir alana geçmeyi kabul etmiştir. Kazançtan ziyade kayıp vardır. Alkışlanacak ve abartılacak çok da fazla birşey yok.<br />
Velev ki taraftar nankörlük etmiştir! Buyurun ödeyin o zaman bu nankörlüğünün bedelini! Siyasiler istiyorlarsa bu topa girsinler. Mesut Yılmaz'ın Fenerbahçelilerin gadrine nasıl uğradığı unutulmuş değildi.<br />
Siyasetle futbolun maçında kimin kazanacağına dair bahse var mısınız? Unutmayın futbol da afyondur!<br />
Salonlarda ve statlarda siyasilerin, -daha doğrusu AKP'lilerin- protesto edilmeyeceğine bir kanun mu var? Bu gidişle olacak gibi galiba...<br />
Dünya Basketbol Şampiyonası finalinde de Erdoğan protesto edilmiş ve o gün de 'dünyaya rezil olduk' diye feveran edildi. Arena'nın açılışında da protestolara maruz kaldı. Yine kıyamet kopartıldı. AKP'lilerin tepkisi neyse de Adnan Polat'ın "Protestocuları kameralarla tespit edeceğiz ve bir daha maça almayacağız'"demesi de neyin nesi oluyor? Nedir bu futbol seyircisine reva görülenler? Nerede olursa olsun, insanlar şiddete başvurmadıkça, protesto yapma hakkına sahiptir. Arena'da insanlar sadece doğal enstürmanları olan seslerini kullanarak tepkilerini dile getirmiştir. Buna saygı duymaktan başka yapılacak birşey yoktur; ileri demokrasilerde!!!<br />
Meclis'ten çıkması an meselesi olan Şiddet Yasası, taraftarı zaten genel hukuktan ayırıp özel bir hukuka tabi tutuyor. Yetmiyor, şimdi bir de statta küfürsüz, şiddetsiz protesto hakkı da ellerinden alınmaya çalışılıyor.<br />
Polat, resmen insan hakları ihlalinde bulunuyor. Binlerce kişiyi stada almama hakkını kendisinde nasıl buluyor?<br />
Üstelik o stat oraya girenlerin parasıyla yapıldı. Başbakan, "Galatasaray'ın tek kuruşu yok" diyor. Yanlış efendim. Her Galatasaraylı (eğer illegal örgüt üyesi değillerse tabi. Malum son dönemde kim sesini yükseltse hükümet çevrelerince illegal örgüt üyesi olmakla suçlanıyor) bu devletin vatandaşıdır ve devletin o stada harcadığı 600 milyon lirada onlardan kesilen vergiler de vardır. O stat hem Galatasaraylı'nın hem Beşiktaşlı'nın hem de Fenerbahçeli'nindir..<br />
O stada harcanan para Türkiye halkının parasıdır, AKP'nin değil... Üstelik Galatasaray, o stat için şehrin göbeğinde bir çok müteahhidin ağzını sulandıran çok kıymetli bir araziyi bırakmıştır...<br />
Hasılı kelam: Madem ki "futbol asla sadece futbol değildir", o halde Arena'nın açılışında yükselen protestolar da son derece anlaşılırdır. Tam da bugünkü iktadarın bize sunmaktan kıvanç duyduğunu söylediği 'ileri demokrasi'nin güzel bir örneğidir... Kızmaya küsmeye gerek yok. Cem Yılmaz'dan feyz alıp söylemek gerekirse; yanlış anlamayın beyler, mekân protesto yaptırıyor!Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-28991875754549430022010-12-29T04:33:00.000-08:002010-12-29T11:05:18.416-08:00Şiddetin ne hoş2010'u uğurladığımız şu günlerde hayatımıza en çok nüfuz eden kelime <b>'şiddet' </b>oldu. Siyasette <b>'yumurta'</b> ile vücut buldu bu şiddet, sporda ise <b>bıçaklamalar</b> ve <b>uçan tekmelerle</b>...<br />
Gençliklerinde silah çatıp dağa çıkan veya çıkmaya yeltenen nice 68'li, öğrencilerin <b>çift sarılı yumurta</b> atmasını tehlikeli ve anti-demokratik buldu! Bu çocuklar şimdi gül de atamaz, öyle ya, gülün de dikeni vardır!<br />
Ve o <b>'kahraman 68'liler'</b>, siyasetçiler 2010'luları sindirmeye çalıştıklarında kerhen destek çıkarken, kendi kuşaklarına yönelik eleştirilere ise tıpkı<b> 'eski günlerde'</b> olduğu gibi, daha sert posta koydular. Öyle ki bazılarının kalemlerini bırakıp yeniden dağlara yol alacaklarını sandım!...<br />
Çünkü birçoğu için <b>'68'lilik'</b> bir <b>'marka'</b>. Halel gelsin istemiyorlar. Onlara baktıkça,<b> hep genç ve asi </b>yüzleriyle kalan <b>'onlar'</b>a yüzümü dönme arzum bin kat artıyor...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TRsqUeWTVBI/AAAAAAAAABE/xnn_zMiTyj4/s1600/cetvel.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="254" src="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TRsqUeWTVBI/AAAAAAAAABE/xnn_zMiTyj4/s320/cetvel.jpg" width="320" /></a></div><br />
<b>Şiddet</b>...<br />
Basketbol maçına giden çocuklar niye küfür ediyor, futbol maçına gidenler niye bıçak çekiyor, hentbol ligindeki kadınlar maçında neden saç saça baş başa kavga ediliyor? <b>Benim silik, ezik ve apolitik kuşağım(!)</b> (ki yaşları şu sıralar 36'ya doğru yol alıyor) göçüp gidene kadar, her maçta kavga çıkmaya devam edecek; statlarınız ne kadar konforlu olursa olsun, ne kadar medeni olursa olsun...Çünkü biz, <b>okulda dayak yiyerek büyüdük!</b> Kabahatin <b>'topluca'</b> cezalandırıldığı, güzelliğinse <b>'bireysel'</b> olarak ödüllendirildiği okul sıralarında yetiştik. Osman'ın şımarıklığının faturasını az ödemedim ilkokulda. Ha keza ortaokulda da Murat'ın yüzünden az sıra dayağı yemedim. Mahir hocalarımız vardı. Misal, beş parmağımızı birleştirip, <b>ağaç cetvel</b>le vururlardı; daha fazla acı versin diye. Hani basket oynarken top tepeden parmağınızın üzerine düşer ya, öyle birşey. Öyle bir acı... Ve biz her 24 Kasım'da o öğretmelerimizin orkestra şefliğinde şunu söylerdik:<b> Öğretmen kutsaldır ana baba gibi... </b>Bundandır ki <b>cevteller benim için 'A' ile 'B' arasındaki mesafeyi hesaplayan bir ölçü birimi değil de, temel eğitimde içime işleyen acının ağırlık(!) ölçüsü birimidir...</b><br />
Hasılı kelam, benim kuşağım rahmete kavuşana kadar böyle daha çok <b>bir kaç kendini bilmez</b> bıçak çekecek, uçan tekme atacak... Çünkü biz şiddeti kanıksayarak büyüdük. Çünkü biz, dayak yediğimizde bozulan psikolojimizi bir başka gün arkadaşımız da dayak yiyince sağalttık...<br />
Milletin temsilcisi Meclisimiz, çağırdı konuştu şiddedin nedenlerini; Sergenler, Rıdvanlar, Hasan Şaşlar, başkanlar ve amigolarla... Keşke bir de bizim kuşaktan birini, misal beni çağırsalardı. Onlara şiddetimizin ne forma aşkından, ne yoksulluktan ne de şımarıklıktan kaynaklandığını söylemek isterdim. Bizim şiddetimiz devletimizin bize verdiği eğitim ile bunun pekiştirildiği askeri eğitimden kaynaklanıyor sayın vekillerim. Bugün hâlâ daha okullarda çocuklara sıra dayağı atılıyorsa sayın vekillerim, bir değil bin yasa da mani olamayacak şiddetimize... Mesele Fener'in, Kartal'ın veya Aslan'ın <b>üç puan </b>alıp almama meselesi değil. Mesele onurun ve gururun <b>üç kuruşluk </b>edilmemesinde; daha ilkokul sıralarında. Evet, mesele puan mücadelesi de değil, kendini kameralar önünde yere atıp şöhret olma meselesi de.. Mesele sayın vekiller, onurlu bir yaşam için verilen puan mücadelesidir. <b>Mesele, mahir hocalarımızın kırdığı kanatlarımızdır; kanaat notları değil...</b>Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-47932926934364944492010-12-11T13:07:00.000-08:002010-12-12T03:56:28.074-08:00Yeni bir şehir: EskişehirBazı şehirler vardır ki görünürde hiçbir sebep yok gibi gözükürken bile insana iyi gelir... Eskişehir öyle bir şehir...<br />
Eskişehir-Beşiktaş maçı için cuma günü oradaydım... O basit tren garından itibaren çöküyor üstüme iyiliği şehrin. Büşükerşen'in artık azaldığından şikayet ettiği o eski evlerden bir kaçına gözünüz değdiğinde de...<br />
Evet, Haydar Ergülen hep kafamın içinde top çevirir ne zaman Eskişehir adı aklıma düşse, ya da yolum ona düşse...<br />
Ve bir de Oğuz Atay'ın o müthiş öyküsü; 'Demiryolu Hikiyacileri-Bir Rüya' beni Eskişehir ile hemhal eder. Bu öyküyü ilk okuduğumda imgelemimde hayali bir tren istasyonu canlanırdı fakat sonra o hayali istasyonun yerini işte Eskişehir Tren Garı aldı.. Artık, o istasyonda her durduğunda bindiğim tren, içeriye 'o' hikayecilerden birinin girmesini bekliyorum... <br />
Amansız bir yağmur ki sormayın. Bir de soğuk mu soğuk. Yapılacak tek şey bir kafede oturup yağmurun dinmesini beklemek. Lakin kış aylarındayız. Gün erken bitiyor. Öyleyse, 'yapılacak tek şey'e tekmeyi basıp yağmura ve soğuğa yüz çevirip adımlamak Eskişehir'i... Çok sonra oturuyorum Porsuk kenarında bir kafeye...<br />
Bir göz yerel gazete sayfalarına bir göz gelip geçenlere atıyorum. Biz 'ulusal basın'cılar için 'yerel basın' o kadar naif kalıyor ki, her sayfasında arınıyorum. Yalanları bizimkinin yanında o kadar masum, dertleri ise bizimkinin yanında o kadar gerçekçi ki... Çevirdiğim her sayfa kendimden kaçmak için önüme açılmış bir kapı gibi...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TQPmBep1zsI/AAAAAAAAAA8/wZR5ti_3QPs/s1600/es.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://4.bp.blogspot.com/_6eUzCEBHlFY/TQPmBep1zsI/AAAAAAAAAA8/wZR5ti_3QPs/s320/es.JPG" width="320" /></a></div>Bir futbol şehridir Eskişehir. Anadolu namına ilk 'şampiyonluk' onun yazgısı olmalıydı ama olmadı. Biraz da bundan mıdır "Oğuz Atay"lığı.. Stadını tavaf etmeye gidiyorum maçtan saatler önce. Terziden futbolcuya, balıkçıdan tornacıya kadar her meslek erbabının heykelleriyle donanmış bundan ötürü olsa gerek kendisine biçilen 'Avrupa şehri' payesine inat kırık dökük bir stat... Her yeri dökülüyor ki bazı yerleri yok bile. Kale arkası tribünleri yarım yamalak. Biliyorum, maç başlayınca o küçük aralıklardan küçük çocuklar hayallerini süsleyen topçuları izleyecekler...<br />
Yine de ilk düdükle birlikte en kırık dökük stat bile içinde olunası bir 'mabettir'. Topun sihri bütün çirkinlikleri hayatın dışına atar. Tüm kemlikleri ofsayta düşürür; epi topu 90 dakkacığına...<br />
Maçın sonu... 29 yıl sonra Beşiktaş'a karşı esmiş Es-Es... Bağıra çağıra dönüyorlar evlerine. Havada kar kokusu ki gözler de tanık oluyor yavaştan düşmeye başlayan mucizevi geotmerik taneciklere.<br />
Saatlerce yağan yağmurdan yükünü almış Porsuk ise, taraftarın aksine taşkın değil, dingin. İstanbul'a dönmekten caydıracak kadar dingin. Ne var ki İstanbul'a dönülecek; 'Ahh güzel İstanbul'dan 'Ahh ulan İstanbul'a döndürmüş olsak bile...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-3560720098181981032010-12-04T10:19:00.001-08:002010-12-04T10:19:40.479-08:00Teksas Çarşı'daOyun her geçen gün endüstrinin ayağına düşerken onun asıl sahibi taraftarlar da çarka su taşımaktan geri durmuyor.<br />
Memlekette 'taraftar' sıfatına haiz olanların başında gelen Bursasporlular 7.5 yıl sonra İnönü'ye geliyor.<br />
7.5 yıldır İnönü'de maç izleme hakları konusunda doğru düzgün hiç bir topa girmediler. Aynı şekilde Çarşı da Bursa'da maç izleme hakkı için kayda değer bir ses çıkartmadı... Her iki taraf da kendilerine biçilen formayı giymeye razı geldi.Türkiye'de taraftar gruplarının artık sadece kendi takımlarına değil, o takımları var eden ve anlamlı kılan oyunun kendisine de sahip çıkma zamanı geldi de geçiyor. Biraz da futbol için "Hep destek, tam destek" demeleri gerekiyor. Bizatihi futbol endüstrisini de takip eden; bu konuda yazan çizen biri olarak şunu söyleyebilirim: Bu oyun endüstrinin 'oyuncağı' olduğu gün taraftarların oyunu olmaktan çıkacak. Artık 'müşteri'nin bir eğlencesine dönüşecek. Bu nedenle başta İstanbullular olmak üzere yeni şampiyon Bursa tribünlerinin de oyunun namusu için yeri geldiğinde 'tek tribün' ve 'tek ses' olmaları gerekiyor.<br />
Bu akşam İnönü'de Çarşı ile Teksas ya sadece birbirine küfretmeyi seçecek ya da oyuna sahip çıkacak. Umudum az olsa da ama var!...Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6472966346015722047.post-5063463829561441652010-12-04T09:37:00.000-08:002010-12-04T09:37:19.993-08:00İlk pasPaslasmalar'a hoşgeldiniz.. İlk pas tek ve kısa bir pas olsun..Kenan Başaranhttp://www.blogger.com/profile/13283776770368225253noreply@blogger.com1