Cantona

"Kariyerimde en zevk aldığım an bir gol anı değildi. Evet , bir pastı." (Eric Cantona)

23 Ocak 2011 Pazar

Ben bir ceviz ağacıyım Arena'da...

Bir yargı daha kırıldı. Einstein'a selam olsun, demek o kadar da zor değilmiş yargıların kırılması... Yıllardır burun kıvrılan 'futbol hastaları' meğer yaşıyormuş. Meğer onların da sinir uçları hala duyarlıymış. Meğer onlar da 'zulm'ün ne olduğunu biliyor ve ona karşı ses vermek gerektiğini biliyormuş...
Türk Telekom Arena'nın açılışındaki ıslıklara katlanamayan Başbakan stadı terk edince Galatasaray Başkanı Adnan Polat'ın eli ayağına dolandı ve apar topar "Provakatörleri yakalayın!" diye buyurdu. Muhteşem Süleyman efekti olsa gerek!!!
Polat, cuma günü düzenlediği basın toplantısında 'Binbir Gece Masalları'na taş çıkartan bir masal anlattı. Özetle şunu söyledi: "Maçtan önce polis bize gelip, 300 kişinin stada sızdığını söyledi. Ben de bunun üzerine stadın etrafında iki tur attım..."


Aslında güzel, insanın uykusunu getirebilecek bir masal! Polat, yaptığı her açıklamayla insanda daha bir şevkle ıslık çalma arzusu uyandırıyor. Arena'ya sızan 300 kişi... Polat onlara 'provakatör' diyor ama nedense ben, onlara '300 Spartaküs' demek istiyorum. Spartalı değil Spartaküs, lüften dikkat.
Acaba bu 300 Spartaküs'ü Arena'ya, bir gladyatör göndermiş olmasın. Misal, Metin Kurt! Kesin elebaşı odur ki zaten geçen cumartesi İstiklal Caddesi'ni 'eylem tribünü'ne çevirerek kendini açık etti!!! Hay Allah, ne tesadüf ki bu Metin Kurt da eski bir Galatasaraylı. 70'li yıllarda Ali Sami Yen'de tribünleri ayağa kaldıran bu 'çizgi dışı' ama lakabı 'çizgi Metin' olan Kurt adam, daha sonra şan şöhret sularında yüzmek yerine, 'emek', 'sömürü', 'özgürlük', 'hak', 'hukuk' diyerek, bu kez de futbolcuları ayağa kaldırmak için depar atmış. Ömrünü bu uğurda harcayan Metin Kurt, saha dışında aldığı nice yenilgilere rağmen, maçı bırakmadı. 60 küsur yaşında bile sömürüye dayanan futbol sistemine karşı ataklar geliştirmeye devam etti. Nihayet geçen yıl kurduğu Spor-Sen ile "Dünyanın bütün sporcuları birleşin" dedi. Ve geçen cumartesi gerçekleştirdiği yürüyüşle de ilk golünü attı. Sistemin, birbirine kırdırmamak için her türlü 'skor'u kullandığı ve siz 'birbirinize düşmansınız' diyerek beslediği Fenerlisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, Dersimsporlusu, Giresunsporlusu ve daha nicesini 'tek yumruk' yapıp 'adalet ve demokrasi tezahüratı'nda tek koro yaptı...


Yıllardır 'futbol afyondur' denilerek adam yerine konulmayan futbol taraftarlarının uyumadığını gösterdi. Evet, Başbakan ve tayfası bu kez haklı. Bunlar organize işler! Bunlar örgütlü işler! Ne güzel işte, 'ileri demokrasi' de zaten bunu emreder: Örgütlü toplum...
Metin Kurt öncülüğündeki Spor-Sen'in çağrısıyla sokağa dökülen futbolun renkleri, bize bundan sonrası için dünyayı yeniden ve daha güzel bir şekilde boyama şansı tanıyor. Küçük bir işaret fişeği atıldı; içinde bulunduğumuz cendereden çıkmamız için. Cendere hayatın her alanında o yüzden de onu kırmak için hayatın da her alanına 'sızmak' lazım. Gülhane Parkı'ndaki gibi; fabrikada, ofiste, otobüste, trende, vapurda ve statlarda bir 'ceviz ağacı' olmak lazım... 'Hayata taraftar' olmak için şu Arena'lara sızmak lazım!... Örgütümüzün adı 'Hayat', armamız ise 'Tek Yumruk' olsun...

16 Ocak 2011 Pazar

Yanlış anlamayın beyler, mekân bağırtıyor!

Barcelona'yı sevmek ne kadar da artistik öyle değil mi? Üstelik sadece bugünün 'uzay futbolu'nu oynayan Messi'li, Iniesta'lı ve Xavi'lisini değil, evvel Barcelona'yı da çok severiz. Franco faşizmine karşı Barça'nın nasıl bir mevzi olduğunu, Camp Nou'nun nasıl bir özgürlük alanına dönüştüğünü o günlere tanık olmuşçasına büyük bir aşk ve şevkle kaleme alırız veya dile dökeriz...
Futbol ve politika, nasıl da üzerine kelam etme iştahı uyundıran konulardır... Öyle ya, çoğu kimse tarafından küçümsenen, hafife alınan futbol meğerse o kadar da çoluk çocuk oyuncağı bir oyun değilmiş. Yeri geldiğinde 'siyasi toplar'ın bile en iyi sektirildiği bir meclis olabiliyormuş...
Dünyanın en büyük derbisi sayılan Boca-River kapışması aynı zamanda bir zengin-fakir müsabakasıdır. İkinci sırada gelen Celtic-Rangers eşleşmesinin de Katolik-Protestan çekişmesi olması gibi...
Bu topraklar da, son yıllarda Galatasaray-Fenerbahçe ezeli rekabetini sınırların dışına taşırma gayreti içinde. Bu gayretkeşlere göre bizim derbimiz bir dünya derbisi. Hatta dünyanın en büyük derbisi. Ancak aralarında sınıfsal, dinsel veya başka hiçbir keskin ayrım olmayan bu iki ezelinin mücadelesi ne kadar internetten tıklanırsa tıklansın bir dünya derbisi olamıyor, olamaz da. Çünkü onların çelişkileri dünyanın dikkatini çekecek kadar ilgi çekici değildir. Bu yüzdendir ki ne kadar kavga gürültü çıkarsalar da elalemin gündemine girmez; 5 dakikalık maç özetleri bile satın alınmaz. Çünkü onlar süt kardeşlerdi!...
Onları ayrıştırmak için yakıştırılan 'aristokrat takımı' ve 'burjuva takımı' etiketleri de pek eğreti durur ki bunu da zaten egemenlerimiz pek kabul etmez. Ne de olsa bölünmenin her türlüsüne karşı teyakkuzdadırlar.
Bu memlekette siyasetin spora; özelde de futbola karıştırılmasına şiddetle(!) karşı çıkılır ama aksine siyasiler bu oyundan ayaklarını hiç çekmez. Kulüp yönetimlerinden federasyonların yönetiminin belirlenmesine, tesis ve arsaların tahsisinden vergi borçlarının affına kadar bir çok konuda kulüpleri kendi güdümlerinde tutarlar. Ve lakin bu siyasilere tribünlerden kendilerine bir yuh çekildi mi de kıyameti kopartıyor. Barçalılara gösterilen sempatinin yüzde biri buradaki 'Barça özentileri'ne gösterilmiyor!

Türk Telekom Arena'nın açılış töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan protesto edildi. Başbakan başta olmak üzere, partisinin bir çok üyesi büyük tepki gösterdi ve açılış törenini erkenden terk etti. Galatasaray Adnan Polat, Başbakan'dan özür diledi. Bununla da kalmayıp, 'kendini bilmez üç-beş' kişini kameralarla tespit edileceğini ve bir daha stada alınmayacağını söyledi.
Birincisi protesto edenler üç-beş kendini bilmez değildi. Onlar, çoğu özel davetiyelerle gelmiş 'seçkin' taraftarlardı. Öyle ki İstanbul metrosu, İstanbul metrosu olalı hiç bu kadar seçkin ve ünlü insanı aynı anda taşıma şerefine nail olmamıştı. İkincisi sayıları da üç-beş değil, nereden baksanız bakın 25-30 bin kişiydiler. Zaten öyle olmasaydı bu kadar tepki göstermeye ne gerek olurdu ki...
Yani top çevirmeye lüzum yok. Binlerce kişi Başbakan'ı protesto etti; ama siyasi ama sportif nedenlerle.
Ayrıca bu tepkinin gösterilmesinde haftalardır uzatılan her mikrofona 'Bu stadı Başbakan yaptı' diyen yöneticilerin de büyük payı vardır. Neticede Galatasaray, değerli bir menkul alanını bırakıp daha değersiz bir alana geçmeyi kabul etmiştir. Kazançtan ziyade kayıp vardır. Alkışlanacak ve abartılacak çok da fazla birşey yok.
Velev ki taraftar nankörlük etmiştir! Buyurun ödeyin o zaman bu nankörlüğünün bedelini! Siyasiler istiyorlarsa bu topa girsinler. Mesut Yılmaz'ın Fenerbahçelilerin gadrine nasıl uğradığı unutulmuş değildi.
Siyasetle futbolun maçında kimin kazanacağına dair bahse var mısınız? Unutmayın futbol da afyondur!
Salonlarda ve statlarda siyasilerin, -daha doğrusu AKP'lilerin- protesto edilmeyeceğine bir kanun mu var? Bu gidişle olacak gibi galiba...
Dünya Basketbol Şampiyonası finalinde de Erdoğan protesto edilmiş ve o gün de 'dünyaya rezil olduk' diye feveran edildi. Arena'nın açılışında da protestolara maruz kaldı. Yine kıyamet kopartıldı. AKP'lilerin tepkisi neyse de Adnan Polat'ın "Protestocuları kameralarla tespit edeceğiz ve bir daha maça almayacağız'"demesi de neyin nesi oluyor? Nedir bu futbol seyircisine reva görülenler? Nerede olursa olsun, insanlar şiddete başvurmadıkça, protesto yapma hakkına sahiptir. Arena'da insanlar sadece doğal enstürmanları olan seslerini kullanarak tepkilerini dile getirmiştir. Buna saygı duymaktan başka yapılacak birşey yoktur; ileri demokrasilerde!!!
Meclis'ten çıkması an meselesi olan Şiddet Yasası, taraftarı zaten genel hukuktan ayırıp özel bir hukuka tabi tutuyor. Yetmiyor, şimdi bir de statta küfürsüz, şiddetsiz protesto hakkı da ellerinden alınmaya çalışılıyor.
Polat, resmen insan hakları ihlalinde bulunuyor. Binlerce kişiyi stada almama hakkını kendisinde nasıl buluyor?
Üstelik o stat oraya girenlerin parasıyla yapıldı. Başbakan, "Galatasaray'ın tek kuruşu yok" diyor. Yanlış efendim. Her Galatasaraylı (eğer illegal örgüt üyesi değillerse tabi. Malum son dönemde kim sesini yükseltse hükümet çevrelerince illegal örgüt üyesi olmakla suçlanıyor) bu devletin vatandaşıdır ve devletin o stada harcadığı 600 milyon lirada onlardan kesilen vergiler de vardır. O stat hem Galatasaraylı'nın hem Beşiktaşlı'nın hem de Fenerbahçeli'nindir..
O stada harcanan para Türkiye halkının parasıdır, AKP'nin değil... Üstelik Galatasaray, o stat için şehrin göbeğinde bir çok müteahhidin ağzını sulandıran çok kıymetli bir araziyi bırakmıştır...
Hasılı kelam: Madem ki "futbol asla sadece futbol değildir", o halde Arena'nın açılışında yükselen protestolar da son derece anlaşılırdır. Tam da bugünkü iktadarın bize sunmaktan kıvanç duyduğunu söylediği 'ileri demokrasi'nin güzel bir örneğidir... Kızmaya küsmeye gerek yok. Cem Yılmaz'dan feyz alıp söylemek gerekirse; yanlış anlamayın beyler, mekân protesto yaptırıyor!