Bu memlekette 'şık'lık azaldı. Giyim kuşamla ilgili değil, ülke insanlarının birbirlerine karşı şıklıklarından söz ediyorum. Şu ülkenin haline bir bakın: Hayatımız bir yanda müteahhitlerin şantiyesine dönmüş. Kentsel dönüşüm adı altında hem hafızamızın ırzına geçiliyor hem ruhumuz ve gözümüz yorgun düşüyor. Diğer yanda, ülke üç yıldır daha iddianamesi tamamlanamayan bir davanın etrafında 'Biri bizi gözetliyor' evine dönmüş! Herkes dinlenmekten ve izlenmekten korkuyor... Azınlık Raporu filmini izleyenler bilir; insanlar suç işleme ihtimalini gözetilerek, tutuklanıp hapse atılmaya çalışılıyor. Yani daha doğmamış çocuğa don biçer gibi insanlara suç işlemeden, işlemiş muamelesi yapılıyor. Tanıdık değil mi?
Piyasaya çıkmış kitaptan ötürü yazar ve çizerlerin hapse atılmasını kanıksamıştık da, henüz 'doc' formatında olan bir kitap tasarısından ötürü insanların sorgu suale muhatap olmasına şahit olmamıştık. Artık bunun da tanığıyız. Şaşkınız ve tedirginiz...
Ahmet Şık... Metin Göktepe davasını birlikte izlediğimiz yıllar geliyor aklıma. Hatırlıyorum; her dava öncesi ve sonrası 'Aman Ahmet'i gözden kaçırmayın' diyerek, birbirimizi uyarırdık. Çünkü Göktepe için yaptığımız eylemlerde en önde Ahmet yürüyordu. Sloganlarında hiç tenzilat yapmıyordu. Hakikâti olduğu gibi haykırıyordu; katillerin hesap vermesini istiyordu. Ahmet'in çok ileri gittiği düşünülüyordu ve o yüzden de bu toprakları terk etmesi öneriliyordu(!). Kendisi için bunun iyi olacağı salık veriliyordu, bir yerlerden(!)... 
Fakat o terk etmedi bu toprakları, sevda gibi. Kaldı. Gün geldi işsiz kaldı, ama yine yılmadı. Gazeteci, gazetecidir. Hiç olmadı, oturur duvara yazar; yeter ki söyleyecek bir sözü olsun. Ellerine verilen çarşaf çarşaf sayfaları dişe dokunur tek bir satırla dolduramayanların parsellediği gazetelerde yazmadığı halde, birçoğumuzdan daha fazla gazeteciydi Ahmet. İsteseydi, genç yaşında oluşturduğu 'kariyer'ine sırtını yaslayıp, konforlu bir hayata yelken açabilirdi. O da haftasonları televizyonlarda son model araçların test sürüşlerini yaparak gazetecilik yapabilirdi! Ya da kışın araba programı, yazın da çevre programı yaparak hayatının 'egzoz dengesi'ni sağlayıp vicdanını da rahatlatabilirdi... Ancak o, gerçek bir gazeteciydi. Damarlarındaki kan hep haber peşinde koşması için akıyordu. Kalbine 'hakikâtin peşinde' gitmesi için gidiyordu, o kan.
Ahmet Şık, şimdi içeride. İroni olsun diye söylemiyorum; o dışarıdaki bir çok gazeteciden daha özgür. Benim tanıdığım Ahmet Şık da iyi bir çocuk değildi! O, bu düzen için hiç de iyi bir çocuk değildi. O, çok cesur bir çocuktu ki şimdi bütün Türkiye de bunu görüyor... Burada benim onun için söyleyeceğim sözler kifayetsizdir. Ne demişti: Dokunan yanar! Yani sözü Ahmet Kaya'ya vermişti. O halde Ahmet Kaya alsın sazı ve sözü:
DOKUNMA YANARSIN
Çocukluğum çıraklıkta geçti, kir pas içinde 
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde 
Hapse erken düştüm.. copla erken tanıştım 
Küçük voltalardan bıktım, usandım 
Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda 
Adımlarımı saymadan, geriye dönüp bakmadan 
Usanmadan, bıkmadan 
Deli taylar gibi koşmak istiyorum! 
Ve görüyorsunki aşkı beceremiyorum 
Beni kendi halime bırak yavrucuğum 
Ben yolumu nasıl olsa bulurum... 
Upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum 
Saçlarım rüzgara konuk..yüzüm dağlara dönük 
Göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret 
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret 
Kıyasıya vuruşsun istiyorum! 
Koşmak.. koşmak istiyorum sevgilim 
Dönemezsem affet... 
Firari gecelerin uzmanı olmuşum 
Bütün istasyonlarda afişim durur 
Beni bir çocuk bile bulur! 
Dokunma bana çıldırırsın 
Dokunma bana sende ellerin tutuşur! 
Koşmak istiyorum 
Ekzozların, molozların, yağmaların kıyısından 
Onca insafsızlıkların, onca haksızlıkların 
Manzarasızlıkların, parasızlıkların 
Allahsızlıkların kıyısından 
Kimseye ve hiçbirşeye değmeden 
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum! 
Koşmak istiyorum 
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla 
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan ve küfür etmeden 
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum! 
Avucunu son bir defa, ağlamadan tutmak istiyorum 
Gözlerim yüzüne küskün, sazım sevgine suskun. 
Saati ayrılığa kurmuşum olmaz teslimiyet 
ziyan aklımı senle bozmuşum, içerim felaket! 
Kurşunlara geleyim istiyorum 
Ölmek..ölmek istiyorum sevgilim 
Sağ kalırsam affet 
Firari acıların uzmanı olmuşum 
Bütün telsizlerde adım okunur 
Beni bir korkak bile vurur! 
Dokunma bana fişlenirsin 
Dokunma bana, sende yanarsın 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder