Cantona

"Kariyerimde en zevk aldığım an bir gol anı değildi. Evet , bir pastı." (Eric Cantona)

23 Şubat 2011 Çarşamba

Afrika ve Beşiktaş

Beşiktaş nereye gidiyor?
Her sezon değişen politikalarla kulübün bütün değerleri yerle yeksan oldu. Bilgili yönetiminin bırakıp gittiği 2004 faciasından sonra göreve gelen Yıldırım Demirören, özellikle Fenerbahçe'ye yaptığı meydan okumaları ve stadı genişletme çalışmalarıyla taraftardan büyük bir kredi oldu. Demirören, 80 ve 90'lardan kalma transfer politikasıyla ilk görev yılında Fenerbahçe ve Galatasaray eskileri alarak, "Biz istediğimizi alırız" havası yarattı. Oysa aldıkları, rakiplerinin zaten "vazgeçtiklei"ydi.
Del Bosque gibi bir markayı takımın başına getirmesi ne kadar doğru bir hamle olduysa ona gereken sabrı gösterememesi de bir o kadar yanlıştı ki bu yanlışın etkileri bugüne kadar sürüyor.
Malum sonrasında bir yerli bir yabancı derken her sezon değişen ama sonuç almayan kulüp yönetim anlayışı.
Demirören dönemi sürekli bir kaos dönemidir. Kaos esasen doğurgandır, yaratıcıdır ama bunu anlayacak bir kapasitenin olması halinde... Demirören dönemindeki tek şampiyonluğun Mustafa Denizli ile gelmesi tesadüf değildir. Tam Demirören'in istediği gibi, çarçabuk bir başarı için gereken formül Denizli'de vardı. Ama Denizli takımları çok çok 1, bilemediğiniz 2 yıllık bir ömüre sahiptir. Şarkın ve garbın anlayışını sentezleyen Denizli'nin kazandırdığı şampiyonluk bir nevi, Del Bosque, Çalımbay, Tigana ve Sağlam'ın toplamının bir sonucuydu. Doğu ile Batı'nın sentezi...
Beşiktaş'ın geleceği hem sahadaki takım açısından hem de kulübün yönetimi açısından belirsizlikler taşıyor. Büyük soru işaretleri var. Eldeki yıldızlar sezon sonu bir anda gönderilirse hiç şaşırmam. Zaten Schuster'in yerine yeni bir hocanın geleceği konuşulmaya başlandı bile. Yine büyük bir yanlışın eşiğinde Beşiktaş. Tıpkı, Kuzey Afrika'da yaşanan duruma benziyor Beşiktaş'ın içinde bulunduğu durum. Devletin lideri bozuk düzenden kendini muaf tutuyor. Pansumanlarla (reform vaatleri) halklarına "herşey güzel olacak" diyorlar. Fakat, aç be ilaç o insanların bu vaatlere artık karnı tok! Nihayetinde o otoriterler de en fazla bir iki hafta direnebildi.
Faşizme bayrak açan Demirören'in kulüp politikası da hiç demokratik değil. Anlık ve tek başına aldığı kararlarla 7 yıldır idare ediyor. Düşünün NBA yıldızı Iverson'ı hiç tanımadığını söyledi. Ama transfer edildikten sonra da çıkıp "dünya kulübü" olduk dedi.
Buna karşın Beşiktaş'taki vaziyetin sorumlusu sadece Demirören değil. Bir iki yıldıza kanıp "yeter" diye bağırmaktan vazgeçen Çarşı'dan, kongrelerde aday olmayan eski idarecilerdir en büyük sorumlular. Son kongrede Murat Aksu aday oldu ama bu da ehveni şer bir durum doğurdu. Tepeden inme bir başkan adayı ile Demirören arasında seçim yapmak zorunda kaldı kongre. Deniyor ki Demirören, kulübü çok borçlandırdı ve o yüzden kimse aday olamıyor. Bakkala ekmek parasını ödeyemeyen Galatasaray'da taşın altına elini koyan Canaydın ve Polat'ı düşününce bu mazeretin de bir anlamı olmadığını düşünüyorum.
Beşiktaş'ta artık kulübü gün be gün batağa sürükleyen Demirören yönetimine başkaldırının; "demokratik bir isyan"ının günüdür...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder